Türkçeye Yönelik Bin Yıllık Kuşatma: İslamlaşma ile Başlayan Dil İşgali ve Günümüz Tehlikesi
Giriş: Türkçeyi Kaybetmek, Kimliğimizi Kaybetmektir
Türkçe yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir milletin hafızası, ruhu ve karakteridir. Ancak bu dil, yaklaşık bin yıldır sistematik bir şekilde kendi toprağında tutsak edilmiş durumdadır.
İslamiyet'in kabulüyle birlikte başlayan Arapça-Farsça kuşatma, Osmanlı'da saray dili olarak kurumlaştı, Cumhuriyet'le büyük bir dirençle temizlenmeye çalışıldı; ama bugün, özellikle AKP hükümeti döneminde yeniden hortlatıldı.
Bu yazı, Türkçenin nasıl yok edilmeye çalışıldığını, dilin kutsallaştırılmış Arapça karşısında nasıl bilinçli şekilde bastırıldığını, tarihsel ve güncel örneklerle anlatıyor.
1. Dinin Gölgesinde Erimeye Başlayan Dil
Türkler Müslüman olduktan sonra, yalnızca din değiştirmedi; yazıyı, dili, düşünme biçimini, isimlerini ve hatta gündelik yaşam ritüellerini de değiştirdi.
Bu dönüşümde en büyük darbeyi ise Türkçe aldı.
Arapça ve Farsça kelimeler, "daha kutsal, daha yüksek, daha ilahi" algısıyla Türkçenin üzerine yığıldı.
Öyle ki bir süre sonra:
-
“Su” yerine “ma” denildi,
-
“Göz” yerine “çeşm” kullanıldı,
-
“Gönül” yerine “kalp” ya da “dil” (Farsça anlamında) yazıldı.
Bu sürecin sonunda doğan dil, halkın değil sarayın ve medresenin dili oldu. Türk halkı, hem yazılı metinlerden hem devlet katından hem de dinî söylemlerden dışlandı.
2. Osmanlıca: Kimliğin Mezarı
Osmanlıca, Arapça, Farsça ve Türkçenin yapay ve karışık bir harmanıdır. Yüzde 70’i aşkın sözcüğü Arapça ve Farsça kökenlidir.
Türkçeye ait kelimeler aşağılanırken, “ilim”, “hikmet”, “rahmet”, “şefkat”, “adalet”, “muhabbet” gibi Arapça sözcükler "yüksek zümre" dili haline getirildi.
Bu süreçte Türk halkı:
-
Devletin dilini anlayamaz oldu,
-
Kendi tarihi metinlerini okuyamaz hale geldi,
-
Kendi atasözünü, destanını bile unutmaya başladı.
Bugün bile bir mezar taşını okuyamıyor olmamız, bu kültürel kopuşun sonucudur.
3. Cumhuriyet ve Türkçeyi Kurtarma Mücadelesi
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca siyasal bir devrim değil, aynı zamanda kültürel ve dilsel bir devrimdi.
Mustafa Kemal Atatürk bu süreci şöyle özetliyordu:
“Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”
Ancak bu o kadar kolay bir süreç olmadı. Çünkü:
-
Kullanılan kelimelerin büyük çoğunluğu Arapça-Farsçaydı,
-
Hatta “Cumhuriyet” kelimesi bile Arapça “cem” (toplamak) kökünden gelir,
-
Türkçeleştirme o kadar imkânsız hale gelmişti ki, Türkçeye çevrilen ezan bile neredeyse tamamen Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerle doluydu:
“Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak...”
Bu örnek bile, kendi dilimize dönerken bile başka dillerin gölgesinden kurtulamadığımızı gösterir.
4. AKP Dönemi: Türkçeye Sistematik Geri Saldırı
2002’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), dildeki sekülerleşme ve sadeleşme yönünde atılmış tüm adımları tersine çevirmek için açık bir yol izledi.
Bu süreçte:
-
Camilerde Türkçe hutbe yasaklandı, her şey yeniden Arapçaya döndü.
-
İmam Hatip liselerinde, Arapça eğitim teşvik edildi, Türkçeye “bozulmuş dil” muamelesi yapıldı.
-
TV’lerde, kamu spotlarında, devlet açıklamalarında Arapça kökenli kelimeler kasıtlı olarak yaygınlaştırıldı: Rahmet, şehadet, sabır, fetva, biat, ümmet…
-
Okullarda Osmanlıca dersi dayatıldı, gençlerin tekrar Osmanlı alfabesini öğrenmesi teşvik edildi.
Ayrıca:
-
“Şehit”, “şefkat”, “sadakat”, “mukaddes”, “kutsal” gibi kelimelerle dil üzerinden dini propaganda yapılmaya başlandı.
-
Devletin dili, tekrar İslami ve Arap etkisine bürünerek, laik-seküler Türkçeden uzaklaştırıldı.
Bu, yalnızca kelime değişimi değil, zihin ve kimlik mühendisliğidir.
5. Bugünün Türkçesi: Kalabalık Ama Kimliksiz
Bugün sokakta konuşulan Türkçe, neredeyse her cümlede birkaç Arapça kelime içeriyor. Bu fark edilmiyor bile.
Kelimelerimiz değil, zihinlerimiz işgal edilmiş durumda.
Ve asıl tehlike şudur:
-
İnsanlar artık Arapça kelimelere karşı duygusal bağlılık hissediyor.
-
Türkçe kelimeler “soğuk, dinsiz, yavan” bulunuyor.
-
Bu da sadece dili değil, millî kimliği de zedeliyor.
6. Çözüm: Türkçeye Sahip Çıkmak Kültürel Bağımsızlıktır
Bugün Türkçeyi savunmak, sadece bir “dil meselesi” değil, doğrudan bağımsızlık, kimlik ve kültür mücadelesidir.
Arapçayı küçümsemek değil mesele; ama Arapçayı kutsallaştırmak, Türkçeyi aşağılamaktır.
Atatürk’ün yaptığı gibi:
-
Her kelimeyi sorgulamak,
-
Yerli karşılıklar üretmek,
-
Dili halkın malı yapmak,
-
Eğitimi Türkçeleştirmek gerekir.
Arapça ve Farsça Sözcüklerle Kuşatılmış Türkçemiz: Örneklerle İnceleme
1. Allah – Arapça
Türkler İslam öncesinde Tanrı, Tengri, Ülgen, Kayra Han gibi tanrısal isimler kullanırlardı.
İslam’la birlikte “Allah” kelimesi kutsal kabul edilerek “Tanrı” kelimesi dışlandı.
Bugün dindar biri “Tanrı” kelimesini duyduğunda bile irkiliyor; çünkü Arapça dışında bir kelime “eksik” sayılıyor.
Gerçek: “Allah” özel bir isim değil, Arapçadaki “ilâh” kökünden türetilmiş bir kelimedir.
Türkçede karşılığı “Tanrı”dır. Ama bu bilinçli şekilde unutturulmuştur.
2. Namaz – Farsça
Arapça'da "salat" olan bu kelime, Türkçeye Farsça "namaz" olarak girmiştir.
Aslında Türkçedeki karşılığı “alplık duası”, “secde vakti” ya da “boyun eğme zamanı” gibi ifadeler olabilir.
Ama bu terim Türkçeleştirilmemiş, İran kültürünün etkisiyle aynen alınmıştır.
3. Oruç – Farsça
Arapçası "sawm", Farsçası "ruzih" → Oruç
Yine Farsça üzerinden dilimize girmiş, Türkçe karşılığı "yemek tutmak", "aç durmak", "susuz kalmak" gibi ifadeler varken tercih edilmemiştir.
4. Nahiye – Arapça
Anlamı: Küçük yönetim bölgesi.
Bu kelime Arapça "nahiyye"den gelir.
Türkçede “ilçe”, “kasaba”, “köy” gibi kelimeler varken, uzun süre yönetim dili olarak “nahiye” tercih edilmiştir.
5. Nizamiye – Arapça
Arapça "nizam" (düzen) kökünden gelir.
"Nizamiye kapısı", "nizamiye okulu", "nizamiye mahkemesi" gibi terimler Osmanlı’dan günümüze kadar savaş, devlet ve güvenlik alanında kalmıştır.
Türkçe “düzenli ordu kapısı” diyebilecekken, hâlâ "nizamiye" denir. Bu, Arapçanın militarist alandaki etkisine örnektir.
6. Hak – Arapça
“Hakk” kelimesi, "doğruluk, gerçeklik, sahip olunan şey" anlamına gelir.
Oysa Türkçede “gerçek”, “doğru”, “pay”, “paydaşlık” gibi kelimeler vardır.
Ama "hak" kelimesi öyle yerleşmiştir ki, adalet söylemi onun etrafında kurulmuştur.
7. Adalet – Arapça
Türkçede karşılığı “törü”dür.
Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları’nda "adalet" yerine "törü" yani “yasa, düzen, denge” vardır.
Ama Arapça “adalet” kelimesi İslam hukuku ile birlikte “ilahi düzen” anlamında üstün tutuldu.
Böylece Türk töresi yok sayıldı, Arap hukuku kutsandı.
8. Hürriyet – Arapça
"Hür" kelimesi Arapça'da "özgür" anlamına gelir.
Oysa Türkçede "özgür", "bağımsız", "kendi başına" gibi karşılıklar varken özellikle Tanzimat sonrası “hürriyet” dayatıldı.
Bugün bile “özgürlük” kelimesi, “hürriyet” kadar etkili kullanılmaz. Çünkü biri Türkçe, biri kutsal görülen Arapça.
9. Meclis – Arapça
Arapça "ceml-es", yani “toplanan yer” anlamındadır.
Atatürk döneminde bu kelimenin Türkçesi olarak “kurultay” önerildi.
Ancak modern Türkiye’de “meclis” kullanımına devam edildi. Bugün TBMM “kurultay” dense nasıl tepki alır düşünün…
10. Yani – Arapça
Türkçede “demek ki”, “şöyle ki”, “başka bir deyişle” gibi birçok alternatif vardır.
Ancak “yani” günlük dile öyle işlemiştir ki, artık fark edilmiyor bile.
Bu, dil işgalinin en sinsice halidir: fark edilmeden yerleşmek.
11. Ve – Arapça
Arapça'da “vav” harfiyle gösterilir.
Türkçedeki karşılığı “ile”, “veya”, “beraber”, “yanında” gibi kelimelerdir.
Ama “ve” artık cümlelerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Oysa “ile” çok daha Türkçedir ve aynı işlevi görür.
📌 Toparlarsak: Bu Bir Dil Tartışması Değil, Kimlik Mücadelesidir
Bugün Türkçede binlerce Arapça-Farsça kökenli kelime vardır. Bu sadece doğal bir etkileşim değil, ideolojik bir tercihin sonucudur.
Bu kelimelerle:
-
Düşünce şeklimiz Araplaşır,
-
Kavramlarımız İslamileşir,
-
Türk kimliği, Türk töresi, Türk ruhu geri çekilir.
✅ Çözüm Ne?
-
Türkçe karşılıkları kullanmaktan çekinmemek
– Tanrı, töre, özgürlük, ile, birlik, kurultay gibi. -
Devlet dilinde Türkçeleşmeye gitmek
– Anayasa, yasa, kurum adları Türkçe hale getirilmeli. -
Eğitimde dil farkındalığı artırılmalı
– Arapça sözcüklerin kökeni, neden yerleştiği öğretilmeli.
✊ Son Söz:
Türkçe, Türk milletinin bağımsızlığının en önemli göstergesidir.
Eğer bu dili kaybedersek, sadece kelimeleri değil, kimliğimizi de kaybederiz.
Unutma:
Allah Arapçadır, Tanrı Türkçedir.
Namaz Farsçadır, dua Türkçedir.
Adalet Arapçadır, töre Türkçedir.
Hürriyet Arapçadır, özgürlük Türkçedir.
Sen hangisini seçiyorsun?
Sonuç: Türkçe Kurtulursa, Türkler de Kurtulur
Bugün bir Arap çocuğu kendi ana dilinde dua ederken biz hâlâ neden anlamadığımız bir Arapça metne “amin” diyoruz?
Neden kendi dilimizde yazılmış bir hutbeyi “eksik” sayıyoruz?
Neden kendi kültürümüzün kelimelerine, deyimlerine, yazı biçimine sahip çıkmıyoruz?
Cevap açık: Kendi benliğimizi unuttuk.
Ama hâlâ geç değil. Türkçeyi savunmak, Türk kimliğini savunmaktır.
Ve bu mücadele, yazıyla, kelimeyle, düşünceyle verilir.
Kommentare
Kommentar veröffentlichen