Bin Yıllık Esaret: Türkler Ne Zaman Arap Dininden Kurtulacak?
Giriş: Kimin Dinini Yaşıyoruz?
Türklerin bugün yaşadığı dinî kimlik, sandığımız kadar bize ait değil. Bu din, ne bu topraklarda doğdu, ne bu coğrafyanın kültürüyle şekillendi. Ne dilinde Türkçe izler vardır, ne inanç ritüellerinde Orta Asya'nın ruhu hissedilir. Çünkü İslam bir Arap dinidir. Coğrafyası Arap Yarımadası, dili Arapça, peygamberi Arap, kutsal kitabı Arapça yazılmıştır.
Peki, Türkler bu dine nasıl geçti? Gerçekten “gönüllü” müydü bu geçiş? Ve neden 1300 yıl geçmesine rağmen, Türk halkı hâlâ bu kültürel işgali "kutsal bağ" sanıyor?
1. Tarihsel Gerçek: Kılıç Zoruyla Gelen Din
750 yılında gerçekleşen Talas Savaşı, Türklerin İslam’la ilk ciddi temasıydı. Abbasi halifeliği, bu savaştan sonra Türk coğrafyalarına derinlemesine girmeye başladı. Ancak bu giriş bir "tebliğ" faaliyeti değil, doğrudan fetih, işgal ve asimilasyon süreciydi.
Binlerce Türk ya öldürüldü, ya köleleştirildi. Çocuklar camilere götürülerek Arapça öğrenmeye zorlandı. Şamanlar ve Tengri inancı mensupları "kâfir" ilan edilip susturuldu. Arap din adamları, Türk kültürünü “cahiliye devri” sayarak aşağıladı. Bu, bir “manevi uyanış” değil, doğrudan zihinsel teslimiyet süreciydi.
2. Arap Kültürünün Dayatılması: Kimlik Silme Operasyonu
İslam sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir Arap kültürü taşıyıcısıdır. Namaz Arapça, dua Arapça, hac Arap Yarımadası’na...
Türkler kendi tanrılarına “Gök Tengri” diyordu. Bugün çocuklar “Allah” diyor. Oğuzlar kurbanı atlara ve doğaya sunardı, bugün Arap geleneğine uygun kurban kesiliyor.
Dede Korkut’un, Bilge Kağan’ın torunları, artık cuma hutbelerinde Hz. Ömer’i överken kendi atalarını tanımaz hale geldi. Çünkü İslam, sadece inancı değil, Arap kimliğini de kod gibi yüklüyor.
3. “Müslümanlık” Değil, “Araplık” Giydirildi
Hiç kimse size açıkça söylemez ama gerçek şudur: Bugün Türkiye’de yaşanan İslam, Araplaştırılmış bir yaşam biçimidir.
Kadınlar Arap coğrafyasına ait siyah çarşaflara bürünürken, erkekler sakal bırakmayı sünnet diye kutsar. Oysa bu sünnetlerin çoğu, dönemin Arap kültüründen ibarettir.
Türkler, tarih boyunca kendi dinî sistemlerini ve ahlaki değerlerini üretmiş bir halktı. Ne kadın erkek eşitliğini Arap örfleri gibi sınırladılar, ne de doğayı düşman bellediler. Ancak İslam’ın siyasi otoriteyle birleşip tek ideolojik yapı haline gelmesi, bu özgün yapıyı yok etti.
4. Cumhuriyet ve Yarım Kalan Seküler Devrim
Mustafa Kemal Atatürk, bu Araplaşmaya ilk ciddi itirazı koydu. “Din Türk milletinin vicdanına bırakılmalıdır” diyerek İslam’ın devlet mekanizmasından çekilmesini istedi. Harf Devrimi, laiklik ilkesi, din derslerinin kaldırılması, bu zihinsel dönüşümün yapı taşlarıydı.
Ama bu devrim yarım kaldı. 1950’den sonra tekrar “din elden gidiyor” korkusuyla halk, Arap dinine sımsıkı sarıldı. Devlet, tekrar camilerle ve imam hatiplerle halkı "eğitmeye" başladı. Bugün geldiğimiz noktada, camiler artarken akıl azalıyor; Arapça dualar yükselirken bilim susuyor.
5. Kurtuluş Nereden Geçer?
Türkler İslam’dan çıkmak zorunda mı? Belki bu soruyu şöyle değiştirmek gerekir: Türkler, kendi öz benliğini hatırlamak istiyor mu?
-
Şaman dualarıyla doğaya saygı duyulan,
-
Kadınların toplumda özgürce yer aldığı,
-
Bilge Kağan’ın dediği gibi “akıl ve erdemin” öncelendiği bir kültürü hatırlamak ister miyiz?
İslam'dan çıkmak, bir dine küfretmek değil; bir başka halkın kültürel boyunduruğundan kurtulmak anlamına gelir. Din özgürlüğü varsa, bu özgürlüğe çıkarma hakkı da dahildir. Sorgulamak, inançsız olmak, farklı inanmak... Bunların hepsi insanın hakkıdır.
Sonuç: Kendi Dinine Dönmek
Belki İslam'dan çıkmak, bir dine değil de kendine dönmektir. Çünkü Türkler, İslam’dan önce de vardı. Türk ahlakı, İslam ahlakından farklıydı. Türk töresi, Arap fıkhından bağımsızdı. Türk dili, Arapçaya muhtaç değildi.
Bu yazı, kimseyi inancından koparmak için değil, neye ve neden inandığını tekrar düşünmeye çağırmak için yazıldı.
Çünkü özgürlük, sadece seçmek değil; reddetme hakkına da sahip olmaktır.
Kommentare
Kommentar veröffentlichen